Yakın sayılabilecek bir zamana kadar pek rüya görmezdim.Görsem de uyandığımda çok az bir kısmını hatırlardım.Ve ister istemez hatırlayamadığım kısmını hatırlamaya çalışırdım.Rüyalarını detaylarıyla hatırlayıp anlatan Müco'ya şaşırırdım.(Müco rüyasında değişik ülkeler bile görüp gezebiliyor,"ayna" programı gibi mübârek:) )
Rüya tabirlerine bakmaz,kendim de herhangi bir yorum yapmaya çalışmazdım ama
hatırlamak isterdim.Ta ki hatırlamak istemeyeceğim kadar karışık,zihnimi yoran,içimi daraltan rüyalar görmeye başlayana kadar.Uyanığımda hatırlamamanın hatırlamaktan daha iyi olabileceğini anladım ama artık geçti.Her gece birsürü saçma,koşturmacalı rüya gördüm birsüre.Tanımadığım insanlar görmek istemiyorummm dedim birçok sabah uyandığımda.
Rüyalarında kerâmet olacak mübarek biri olmadığım için,ruh halimden kaynaklanıyordu büyük ihtimalle bu rüyalar.(Şükür ki birsüredir o kadar da kötü değil durumum) Meselâ ;
işten çıkıyorum hava karanlık.İçinde tanıdığım 2 kişinin olduğu otobüse biniyorum Eminönü otobüsü diye.Ne işim varsa Eminönünde? Ama rahat değilim.Öyle ki oturduğum koltukta bile sıkışıyorum,sığamıyorum sanki.Bir süre sonra farkediyorum ki bindiğim otobüs Eminönü'ne değil,Topkapı'ya gidiyor.Tanıdıklara söylüyorum durumu ben Eminönü'ne gitmek istiyordum diye.Sonra artık inip de başka bir otobüs beklemek,binmek cazip gelmiyor saat geç olduğu için.Eve dönmeye karar veriyorum.O tanıdıklar diyor ki; o zaman burda in,şurdan sizin eve gidersin yürüyerek.Ama otobüsle baya yol aldık böyle bişeyin imkanı yok yani:) Neyse,ben iniyorum otobüsten.Tek istediğim bir an önce evde olmak.(işte o tanıdık stres..rüyalar farklı ama bu değişmeyen tek şey sanırım)
İndiğim yer yabancı..(bu yerden bidaha bahsedeceğim rüyayı tamamlayınca) Tarif edilen
yönde ilerlemek istiyorum ama çok izbe bir yol..sıra sıra dükkanlar var,camları kırık,harabe..Diyorum ne olmuş buralara böle,çok değişmiş..O yola girmemiştim ki bi tanıdığa rastlıyorum.(Evi evime yakın biri.Çok önceden bi arkadaş.Nadiren yolda karşılaşırız arada hepsi o,iyi kızdır ama)
Ondan yardım alıyorum eve nasıl giderim diye.Birlikte gidiyoruz sanırım.Sonunda tanıdığım bir noktaya geliyoruz rahatlıyorum.Ama o yer de tam olarak aslıyla aynı değil rüyamda:)Tanıdığım yere gelince bakıyorum hava aydınlık.Oysa oraya gelene kadar akşamın geç saatiydi.
Bunu örnek olsun diye anlattım.Gelelim parantez içine;
İndiğim o yabancı yeri başka bi rüyamda da gördüm yada öyle hissediyorum.O harabe dükkânların olduğu yolu da harabe olmayan halleriyle yine başka bi rüyada görmüş gibiyim.Sizin de vardır sadece rüyada gördüğünüz yerler dimi? Ama bu yerleri ikinci,üçüncü bi defa görmek tuhaf bir his.Hem benimkiler böyle metruk yerler.Yerleşim yerleriymiş ama sanki insan yaşamıyor gibi.
Eve değişik yollardan ulaşmaya çalışmam da ilk değil..Kiminde uzun ve geniş caddeler var,kiminde dolambaçlı yollar.Git git bitmiyor:) Bi de merdivenler..Geçen bi metroya binicem ama ne eziyet:) barikatlardan mı atlamıyorum,merdiven bile değil tuhaf yerlerden mi tırmanmıyorum:) daha neler neler..anlatıp ta içinizi karartmayayım en iyisi.
He bir de denizlerim var sadece rüyalarıma ait:) Öyle şahane birşey ki..
Böyle travertenlerle deniz birleşmiş gibi..İkisi bir aradaymış gibi..Köpük köpük bembeyaz
ve masmavi..Hem kimse de yok:)ben oluyorum,bazen de bir iki tanıdık..Doya doya
yüzemiyorum,içim gidiyor ama o kadarı bile yetiyor huzurla doldurmaya içimi.Geçen
yine deniz krizim tutmuş olacak ki sokağın başına gidiyorum eşofmanlarımla falan.
Sokağın başı deniz:)Diğer denizlerim gibi şahane değil ama deniz işte:)Atıyorum
kendimi denize böyle,ama sokak ya hani:),eşofmanlarımla kimse görmesin diye çok kalamıyorum dönüyorum eve:( Ama bütün rüyalarım biryana,bu denizli rüyalarım biryana.Eminönü'ne de denizi görmeye gidiyordum belki kimbilir:)
Rüyalar hala beynin en büyük bilinmezlerinden biri.Kuralların,imkansızlığın,boyut sınırlamasının,tutarlılığın yada tutarsızlığın olmadığı apayrı bir dünya her bir rüya..Orda bir ülke bile sadece bize ait olabilir..Rüyada bir köpek veya bir deli olabiliriz mesela.Bir
eşya olan bile vardır muhtemelen.Aynı şekilde bir süper kahraman olmamız için de herhangi bir engel olmaz rüyalarımızda.Yerçekimi olmayabilir,uçabileceğimiz gibi.Bu örneklerin sonu gelmez,ölebiliyoruz bile rüyalarımızda dimi? Bu dünyaya ait tüm kural ve gerçeklikler rüyadayken hükmünü kaybediyor.Orada yaptıklarımızın sorumluluğu yok,
anlatmazsak bizden başka bileni yok..(yaradanı ayrı tuttuğumu belirtmeme gerek
bile yok,ama garantiye alayım) "Ruhlar alemi" deriz ya hep..Sanırım yapıp yapabildiğimiz
en mantıklı tanım bu.Ama merak ettim işte psikoloji uzmanları nasıl yorumlamışlar rüya mevzuûnu.(Bişeyi de merak etmesem ölürüm sanki :) )
Öyle ya,bu ruhsal bi durum mâdem..Konunun uzmanına sormakta fayda var:)Çok kapsamlı bi konu tabi.Hepsini incelemeye kalksam,hem çok fazla zamanımı alır,hem bi anda bu kadar yüklenirsem beynime,kısa devre yapma olasılığı çok fazla:)Ama baya bi inceledim yine de:)En yaygın,yada en çok kabûl görmüş olan psikanaliz uzmanlarının yorum özetlerinin olduğu bi derlemeyi seçtim sizin için..Derleme diyorum çünkü çeşitli yerlerden aldım bunları.Asıl kaynağın belirtilmediği alıntı yazılar..Bi de vikipedi'den baktım biraz..
Sigmund Freud / Arzu Tatmini
Rüyalara en romantik ve idealist bakışı “Freud” atmış. Öyle ki, ona göre hiçbir düş anlamsız olamaz, çünkü ruhta rastlantıya yer yoktur. Ayrıca rüyalar asla göründükleri gibi değildir.Freud’a göre rüya bir arzuyu tatmin gayesidir. Çünkü rüyanın işlevi bastırılanı özgür bırakmaktır."Bilinçdışının dile gelmesini önlemek için bilinçte kurulu bir tür engel, bir çeşit direnç mekanizması vardır ve rüyalar sırasında bu engel ortadan kalkar". Rüyalar çocukluk döneminde bastırılmış arzu ve korkularımızın kısa bir süre için de olsa bilinç düzeyine sıçramasıdır.
(Bu fikri tuttum.Ama illa çocukluk döneminde diye kısıtlaması doğru olmamış bence)
Carl Gustav Jung / Kolektif Şuurötesi
Freud’un öğrencisi Jung'a göreyse, rüyalarda karşılaşılan bu istek ve kaygıların çocukluktan beri bastırılmış duygularla hiçbir ilgisi yoktur.Jung, kolektif bir şuurun eseri olan rüyayı insan beyninin yine kendisine gönderdiği mesajlar olarak tanımlar ve “Bir rüyanın yorumu kendisidir"der.Jung’a göre rüya, Freud’un iddia ettiği gibi beynin tecrübelerinden doğmaz. İnsanlığın ilk gününden beri geçen her olay toplulukların kültürüne işlenir ve kolektif bir şuur teşkil eder. Yani Jung’a göre rüyada
insan kendine ait değildir; toplumun ilkel tecrübelerinin eseridir. Jung, rüyanın bireysel değil,toplumsal bir hadise olduğuna inanınır.
Başka bir sayfada da şöyle bi görüşünü belirtmişler;
Rüyalar nesnel ve öznel biçimde yorumlanabilirler. Nesnel düzeyde rüyanın çevrede olup bitenlerle ilişkisi kurulur. Öznel düzeyde ise rüyadaki figürlerin rüya sahibinin kişiliğinin belirli yönlerini temsil ettikleri kabul edilir. Ağırlığın hangi tarafa verileceği ise koşullar belirler.
Sayın Jung da söylüyor bak çocukluk dönemiyle alâkası olmadığını:)İkinci kısımdaki
yorumuna ise tamamen katılıyorum..
Allan Hobson / Aktivasyon-Sentez Modeli
Freud’u bir dinazor olarak tanımlayan “Allan Hobson”, her şeye katı bilimsel gözlüklerle bakar.Rüya konusundaki en mesafeli, en soğuk tez ondan gelir.Rüyaların psikolojik kökenini yadsıyan Hobson’un Aktivasyon-Sentez Modeli’ne göre rüya dediğimiz sadece beynin fizyolojik bir yan etkisidir. REM uykusu sırasında beynimizdeki sinir hücreleri deli gibi çalışır, gözlerimiz çılgınca bir o tarafa bir bu tarafa kayar. Bu arada mantık hastalığına tutulmuş zihnimiz de tüm bu olup biteni anlamaya çalışır ve bir tür slayt gösterisi havasındaki görüntülere kafadan bir hikaye uydurur.Beyin sürekli olarak yaşadıklarını anlamlandırmaya ve eldeki arapsaçını düzene oturtmaya çalışır çünkü. Yani bir anlamda rüyayı görürken, eş zamanlı olarak yorumlarız. Gördüğümüz şey kendi
yorumumuzdur aslında. Uyanınca da gördüklerimizi değil, gördüklerimizin ışığında yorumladığımız konulu filmi hatırlarız. Hobson’a göre rüyaların hiçbir ruhi kökeni, gizemli yanı veya özel amacı yoktur. Beynin bilinçten sorumlu tabakası beyne gelen sinyalleri belirli bir düzene sokmaya çalışır,hepsi bu.
Bu bakış açısı her rüya için geçerli olmasa da benim gördüğüm rüyalar
sanırım bu adamın kastettiği rüyalar:) Saçma rüyalarımla pek bi bütünleşiyor sanki bu tanım.Ben bahsi geçen sinyalleri düzene sokmaya çalışırken,elime yüzüme bulaştırıyor olmalıyım:) zihnimin bu kadar yoruluşu,uyandığımda hissettiğim yorgunluğun sebebi de bu olabilir pekâla.Uyanınca da gördüklerimizi değil,kendi uydurduğumuz senaryoyu hatırlarız diyor ya; ben önceleri hiç beceremiyormuşum senaryo yazmayı ki uyandığımda hatırlayamıyormuşum.Şimdilerde ise acemilik safhasındayım.Hatırlıyorum evet gelişme var,ama pek iyi senaryolar uyduramıyorum henüz:)
Benim bilimsel gözlüklerim yok ama hayata katı baktığım kesin:)En çok Hobson'ın görüşüne hak verişim bundan mı acaba?
Olayın manevî kısmınaysa hiç girmiyorum.Bu çoook daha ince bir tarafı konunun.Ama biliyoruz ki her rüya sahih rüya değil.Benim burda bahsettiğim,ele aldığım,yer yer mizah konusu bile yaptığım elbette sahih olmayan rüyalar.Açıklığa kavuşturayım dedim.
Haa bir de, rüya gördüğümüz sırada kaslarımız gevşemesine rağmen; kalp atım hızımız, oksijen tüketim miktarımız, solunum ve göz hareketleri uyanık olduğumuz zamankiyle aynı kalıyormuş.Bu da ilginç değil mi ?
Bu kadar lafın üstüne nasıl bir rüya göreceğimi-ya da görüp görmeyeceğimi-
merak ederek bitiriyorum yazacaklarımı..
*resim burdan
Cümleten iyi geceler,tatlı rüyalar:)
0 yorum:
Yorum Gönder