Haritanın En Ücrâ Köşesi...

...Masidherya diye bir yer

30 Eylül 2010 Perşembe

Maksim Gorki \ Çocukluğum

       Uzun zamandır hiç okuduğum kitaplardan bahsetmediğimi farkettim.Geçen bu zamanda birsürü değişik kategoride kitaplar okudum.Bunlardan birçoğunu da pek beğenmedim.Ama onlardan sözetmeyeceğim.Konu kitap olunca negatif eleştiri yapmaya kıyamıyorum çünkü.Bir konuyu bütün olarak ele alıp yazmanın ne kadar çaba gerektirdiğini bildiğim için olsa gerek...Bunun dışında ,bir sağlıkla ilgili tüm meslek dallarının mensuplarına bir de yazarlara (ne yazarı olduğu farketmez ) karşı özel bir saygım var çocukluğumdan beri nedense.İyi yada kötü ne olursa olsun bir şeyler yazmış sonuçta.Birçok kişinin hazır olanı okumaya bile üşendiği bu dünyada o kalkmış zaman ayırmış,düşünmüş,yazmış...Dahası cesaret edip paylaşmış.Bu önemli birşey bence.Neyse, bu yüzden sadece beğendiklerimden bahsedeceğim.
       

       Bu kitabı kuzenim için almıştım aslında.Çocuklukla ergenliğe geçiş arasındaki yaşlarda olduğu için ne alacağımı pek bilmediğimden klasiklerden alayım demiştim.Sonra çekmecelerden birinde öylece kalmış kuzenime verememiştim.Tekrar elime geçince okuyayım dedim.İyiki de okumuşum.Hem benim için hem de kuzenim için çok iyi olmuş.Daha önce hiç Gorki okumamıştım.Tarzını beğendim.
       Çocukluğum,Gorki'nin özyaşam üçlemesinin ilk eseriymiş.Bir insanın böyle bir çocukluk yaşamış olduğunu bilmek çok hazin.Acı dolu bir hayat için tüm enstrümanlar mevcut.Ama yazar bu hayatı "acıların çocuğu" edasıyla anlatmamış.( Öyle olsa klasik olamazdı herhalde :) ) Bunun yerine bol kasvetli dünyasında kendine farklı meşgaleler edinmeye çalışmış.Kalemiyle herşeyle dalga geçmiş biraz.Birşeye,duruma veya olaya normalde kurulması zor ( tabi benim bakış açımdan zor,onun için zor olmasa gerek )benzerlikler,yakıştırmalar yapmayı kendine eğlence edinmiş sanki..Yaşadıklarını bu şekilde hafifleştirmeye çalışmış belki de. 
       Kitaptaki-yani malesef yazarın hayatındaki- tüm karakterler kötü neredeyse.Bol bol iç karartıcı olay var yani.Bu yüzden kuzenime vermemem isabetli olmuş dedim.Ama hüznü uzak durulması gereken birşey olarak görmediğim için, bu durum kitabı okumama yada beğenmeme engel olmadı.Hikayenin detaylarına girmeden ilgimi çeken şeylere değineyim biraz da.
       Rusça çok farklı dilmiş onu öğrendim.Şöyle ki; bir özel isim kitap boyunca türlü türlü karşımıza çıkıyor.Mesela "Varyuşa"  Varvara isminin kısaltılmış haliymiş.Harf sayısı aynı olduğu halde nasıl kısaltma oluyorsa..He bir de "Varya" vardı.Aynı ismin daha kaç tane söylenişi vardı hatırlamıyorum.Bir diğeri ; "Lyonya" ve "Lyonka" Aleksey'in kısaltılmışı oluyormuş."Leksey" de öyle.."Alyoşka" da sevimli hale getirilmiş şekliymiş. "Lekseyciğim" anlamında yani.Başta tuhaf geliyor ama sonra hikayenin akışına göre dipnottaki açıklamaya bakmaya bile gerek kalmıyor,anlaşılıyor hikayenin gidişhatından.
       Bir diğer bahsetmek istediğim de yazarın benzetmeleri.O kadar tuhaf benzetmeleri var ki...Kitabı böylesine okunur yapan da yazarın o benzersiz üslubu zaten.Rastgele bulduklarımdan birkaçını da yazayım fikir sahibi olmanız açısından.

   "Slav harflerinin şekillerinin bu kelimelerin anlamıyla hiçbir ilgisi yoktu.Zemliya harfi solucana,Glagol sırtı hafif kambur Grigoriy Usta'ya benziyoru."Ya" harfi ninemle bana benziyordu.Dedemin,alfabenin az çok bütün harfleriyle benzerliği vardı."      

       Slav alfabesinde de bir harf tek başına bir kelime anlamı taşıyabiliyormuş anladığım kadarıyla.Alfabeyi öğrenirken bir tür fotografik hafıza tekniği geliştirmiş kendince :) Ama amacı akılda kalmasını kolaylaştırmak değil de ti'ye almak.Aradaki fark bu ! Harflerin şekillerine göre kişilere benzetme kısmını anladım da,her harfle benzerliği olan dedeyi gözümde canlandıramadım :)
       Bir de portre tarifi ;


   "Yüzü yağlı ve cıvıktı,sanki eriyip yağının içinde yüzer gibiydi.Gülümsediği zaman kalın dudakları sağ yanağına doğru kayıyor,küçük burnu ise tabaktaki mantı gibi sallanıyor,iri,dik kulaklarını tuhaf bir şekilde oynatıyordu.Eğer isterse,burnunu avuçlarıyla olduğu gibi,kulaklarıyla da kapatabileceğe benziyordu...."


        Daha kötüleri de var :)


   " Tıpkı eski bir çitin çürümüş kazığına benziyordu.Kemikli yuvalarından fırlamış gözleri,yüzüne görünmeyen ipliklerle iliştirilmişti sanki.Onları ustalıkla döndürüyor,her şeyi hemen görüp farkediyordu.Tanrı hakkında konuştuğunda gözlerini tavana dikiyor,gündelik işlerden bahsederken bakışları aşağı doğru iniyordu.Kaşları sanki kepekten yapılıp yüzüne yapıştırılmış gibiydi.Gülünç bir şekilde elini büküp,küçük parmağını havaya dikerek,ağzına sokuşturduğu herşeyi kocaman dişleriyle ısırıyordu..."


       Yazarın güzel olarak betimlediği bir tek kişi var kitapta.O da annesi.Benzetmeler sadece kişi tasvirleriyle sınırlı değil tabi.Örneğin birinin o an konuşurken sesini kaynayan suyun fokurdamasına benzetmesi
       Özetle hem yazarın değişik betimlemeleriyle,hem de çarpıcı yaşam öyküsüyle hiç sıkılmadan bitirmiştim bu kitabı.Eğer değişik hayat hikayeleri ya da anlatış tarzları size ilgi çekici geliyorsa sıkılmadan okuyabileceğiniz bir kitap derim.Kpss'ye çalışırken çok sıkıldığım zamanlarda ara vermek için birebirdi.Duygusal olarak yorsa da zihnen yormadı.
       Okuduklarımdan zamanım oldukça bahsetmeye devam edeceğim.Şimdilik bu kadar.
                                                                                                                                

1 yorum:

to thanks :D
 

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...