Dün yine işsizliğimin çok değerli günlerinde(!)yken hala,istanbul sokaklarına atalım kendimizi dedik Lacerem'le.
Günün ilk abukluğu :
Giderken bindiğim İETT otobüsünde içerisi çok havasız olduğundan hemen önümdeki camı açayım dedim.Yanımdaki kadın "açılmıyo ben çok uğraştım" dedi hemen.Bazen tamamen gereksizce kendimden çok başkalarını düşündüğüm anlar vardır.İşte öyle bir andı bu da.O camı istersem açabileceğimi bildiğim halde sırf o kadın "ben açamadım da o nasıl açtı" diye kompleks yapmasın diye denemekten vazgeçtim.Kendini beğenmişlik olarak algılanmasın.Daha önce birkaç kez bu senaryoyu yaşadığım için iyi biliyorum.
Aradan birkaç dakika geçti.Bu yanımdaki gayet kibar bir şekilde bana camı açamadığını söyleyen kadının telefonu çaldı."Hayatım,canım" diye başlayan diyaloğun "bak asabımı bozma ağzını burnunu kırarım senin" e dönmesi çok uzun sürmedi.Hayır hayır toplum içinde bu şekilde konuşması değildi bu sefer takıldığım.Evet bu da benim tasvip ettiğim birşey değil ama insanlar farklı farklı işte ne yaparsın dedim geçtim.Kadının kabalığını yadırgamadım pek bu defa.Neyse bu konuşma bir süre daha devam etti böyle vurdulu kırdılı.Otobüstekiler "cık,cık" edip belli belirsiz söylenmeye başladılar falan.Ben de kadına :
" Ya sen az önce otobüsün camını bile açamadın.(bu arada cam sahiden çok sıkışmıştı o ayrı ) Nasıl becereceksin söyler misin adamın ağzını burnunu dağıtmayı ? Sen ağzını burnunu dağıtırken,sesi 90 desibel şiddetinde buraya kadar gelen o adamın eli armut mu toplayacak acaba? "
demek istedim.Saçma ama istedim.İsteyen istediğine istediği kadar saçma cümleler kullanabilir.Muhatabı ben olmadığım sürece beni de ilgilendirmez biliyorum.Ama duyduklarına kayıtsız kalmak mümkün olmuyor işte.Kimse kimsenin münakaşasını dinlemek zorunda kalmasa güzel olur tabi.Ama İstanbul gibi biryerde toplu taşıma araçlarını kullanıyorsanız her türlü acayipliği baştan kabul etmiş-ya da etmek zorunda kalmış- oluyorsunuz zaten.
- Ekstra hoşgörülü olmak
- Ekstra güçlü sinirlere sahip olmak
- Hayrete düşme eşiğini yüksek tutmak
- Zorunluluk haline gelmediği sürece iyi niyetle de olsa kimsenin işine katiyyen burnunu sokmamak
profesyonel bir İstanbullunun sahip olması gereken donanımlardan sadece birkaçı.Yukarıda bahsettiğim gibi durumlarda kendime bunları hatırlatıp susabiliyorum.Yoksa o benim kulağımın dibinde bağıra bağıra özel meseleleriyle ilgili konuşabiliyorsa,ben de onunla ilgili içsel konuşmalarımı onun duyabileceği şekilde yapabilirim pekala :) Sonra da evlere şenlik bi muhabbet devam eder gider aramızda !
Burdan kendime çıkardığım ders : Toplu taşımada kulaklıkları takıp müziğin sesini de hafif yüksek tutarak yolculuk etmek en iyisiymiş :)
* * * * * *
Planımıza göre Karaköy'de buluşup Lacerem'in akbil değişim işini halledecek,oradan Eminönü'nde biraz kıyafet bakıp Taksim'e geçecektik.İndirimli kart kuyruğu 1000'in üzerinde olduğu için o iş kaldı.Seviyoruz her işi son 3 güne bırakıp kuyrukta beklemeyi millet olarak..Netten de başvuru yapılabildiği için beklemedik bu defa gerçi.Bekleyenler teslim için bekliyor olsa gerek.Herneyse...
Sultanahmet'te etkinlik olmadığı bi' zaman yok malûm.Bu defa da Bâb-ı Ali Şenliğine denk geldik.Bu yıl üçüncüsüymüş.Daha önce de duymuştum ama rastlamamıştım hiç.Gayet güzel oluyormuş.Hemen hemen bütün gazeteler,bazı tv kanalları,radyo kanalları,hatta bazı yerel gazeteler, çeşitli yayınevleri stand açmışlardı.Memleketimden Karaelmas Gazeteciler Derneği de gelmişti.Böyle taşkömürünün işlenmemiş halini falan da koymuşlardı.Biraz komik geldi, basın şenliğiyle ne alakası var dedim ama tanıtım tanıtımdır diye düşünmüşler herhalde.Gazeteler o günün gazetesini ekleriyle birlikte ücretsiz dağıtıyorlardı.Bir tane dernekti yanılmıyorsam (kalabalıktan adı sanı görünmüyordu ) çay & simit dağıtıyordu.Beşiktaş belediyesinin de standı vardı.Beşiktaş rehberi (içinde harita da var ),Beşiktaş yaşam rehberi kitapçığı ve belediyenin aylık dergilerini yine ücretsiz olarak isteyenlere veriyorlardı.
Yalnız çoğu gazete ya da kurumun standındaki görevliler "bedava olunca nasıl da alıyorlar bak " modundaydı.Haksız değiller elbette.Ama hani bedava diye bile olsa okumak için alıyorlarsa eğer bu bile bi gelişmedir bence.Ben gazeyete,dergiye yada kitaba gelince parasına kıyamayanlardan olmadığım için hiç üstüme alınmadım ve hepsinden de birer tane aldım :)
Bir sürü yayınevinin standında kitaplara uzun uzun baktım ama kitap alma modunda değildim hiç.Sadece,çocuk edebiyatı üzerine yayın yapan Bu yayınevi'nden "Yazar olmak isteyen çocuk /K.Çetin Köyoğlu " kitabını aldım.Kitapta 3 ayrı hikâye var.Hepsinin sonunda çocuğun hikâyeyi devam ettirmesi için boş sayfalar ayrılmış."Okuyacağınız öyküleri bitmiş olarak düşünmek zorunda değilsiniz " demiş yazar.Çok hoşuma gitti.Henüz bu kitabı hediye edebileceğim bir çocuk yok çevremde.Tanıştığım ilk yazar olmak isteyen çocuğa hediye etmek üzere bir köşeye kaldırdım.
* * * * * *
1001 icat sergisi de duruyordu hala Sultanahmet meydanında.Girmedik tabi ki.Bundan bir ara mutlaka bahsetmeliyim :) İçerdeki stantlardan birini kamyona yüklemişlerdi her nedense.Lacerem'in tepkisi :
- Dışarı icat çıkarmışlar.
Sonra kendisi de farketti hemen kurduğu cümlenin komikliğini.Kitapçılarda o kadar oyalanınca,üstüne bir de elimizdeki gazete,dergi,kitaplarla Taksim'e gitmek çok da kolay olmayacağı için Taksim'den vazgeçip Yerebatan Sarnıcı'na gittik.Zaten Lacerem'le birlikteyken plana sadık kalmamız pek mümkün olmuyor ne hikmetse.Bir defasında Mecidiyeköy'de bir yerde tatlı yemek için karşıdan karşıya geçecekken önümüzden geçen Eminönü otobüsüne atlamışlığımız bile var.
Daha çok şey var.Uykum mesela..O yüzden burada kesiyorum.Ayrıca sonuna kadar okuyanınız varsa teşekkür ediyorum :)
0 yorum:
Yorum Gönder